3 Nisan 2013 Çarşamba

Amritsar - Altın Tapınak - Hindistan


              İnsanın olduğu her yerde Tanrı ve din varolmuştur. Himalayalardaki ücra bir vadiden tutun da, İstanbul'un Taksim'ine kadar her yerde yansımalarını görebilirsiniz. Hele bazı yerler vardır, bu yansımalar o kadar kuvvetlidir ki içinize işler, inanmasanızda size Tanrı'yı gösterir, insalara yakınlaştırır sizi. İşte Amritsar böyle bir yer.

              Hindistan'ın Punjab eyaletinde bulunan bu kutsal şehir, Sikh dininin hac merkezi. Burada bulununan devasa Altın Tapınak kompleksi 7-24 binlerce Sikh ve turist tarafından ziyaret ediliyor. Altın Tapınak kompleksi, dört tarafı beyaz mermerle kaplı binalarla çevrilmiş, ortasında bir göl ve onun ortasında adını aldığı altından kaplı ana tapınak binası bulunan bir yapı. Etrafını çevreleyen binalarda, haç için buraya gelen Sikhlerin ve ziyaretçelerin tapınakta geceleyebilmeleri için odalar var. Dikdörtgen şeklindeki yapının bir tarafıda mutfak olarak ayrılmış.



             Altın Tapınak temizlik yapıldığı 22:00-23:00 saatleri dışında, gelen tüm ziyaretçilere açık. Tapınakta cuzi bir bağış karşılığı konaklamanız mümkün. Hatta herhangi bir bağış yapmasanız siz de diğer Sikhler gibi tertemiz tapınak mermerlerinde yatabilirisiniz.

            Tapınağın mutfak kısmında yine 7/24, gelen her ziyaretçiye dhal adı verilen mercimek çorbasına benzer bir yemek, çapati denilen tava ekmeğiyle servis ediliyor. Mutfakta çalışan herkes gönüllü, yemek pişirenler, dağıtanlar, bulaşıkları yıkayanlar, hepsi haç için buraya gelmiş Sikhlerden oluşuyor. Herkes o yaptığı işe kendini o kadar adamış ve o kadar mutlu ki...İnsanların yüzündeki huzuru görebiliyorsunuz.


            Tapınağın içindeki kalabalığa oranlar, bir sessizlik hakim diyebiliriz. İçerideki o mistik havayı bozmamamak için uzun süre fotoğraf makinelerimizi çıkartmaktan çekindik. Turistlerden biri çaat diye flashı gözümüze patlatınca bu çekincemiz de ortadan kalkmış oldu.

            Tapınağa girmeden önce, ana giriş kapısının yanındaki, ayakkabı emanet bölümüne ayakkabılarınızı bırakmanız gerekiyor. Burası oldukça güvenli ve sistematik işleyen bir vestiyer. Ayakkabınızı alıp, size bir metal fiş veriyorlar. Çalışanlar gönüllü, genelde 13-17 yaşında erkek çocukları.



            Sikh dini kurallarına göre, erkekler saçlarını ve sakallarını uzatmak zorundalar. Modern yaşam düzeni sakal uzatmayı engellesede, saç uzatma kuralı hala uygulanıyor. Uzattıkları bu saçları başlarına taktıkları türbanla saklıyorlar. Tapınağa girmeden önce sizin de başınızı kapatmanız gerekiyor. Dışarda satılan turuncu Altın Tapınak bandanalarından biz de alıyoruz,10 rupi.

            Tapınağa tütün, sigara, alkol gibi tapnağın kutsallığına zarar vericek şeyler sokmanız yasak ama çantanız aranmıyor. Yine de hoş olmayan süprizlerle karşılaşmamak için kurallara uymakta fayda var.Tapınağın dışındaki sokaklarda da yine sigara içmek yasak.

            Tapınağa girmeden önce son bir kez ayaklarınızı suya sokuyorsunuz. Bizim bu havuzlara girmeden önce ayak soktuğumuz küçük havuzlar gibi. Ana kapının önündeki merdivenlerden yükselin, ve işte Altın Tapınak!!



             Amritsar'da bulunduğumuz süre boyunca Altın tapınağa 4 kez gittik. Uzun bir yolculuktan geldiğimiz için otel de kalmayı tercih ettik ama tapınak konaklamak için çok müsait ve ilginç bir yer. Gölün kenarında oturup etrafı izlemek, defalarca, defalarca turlamak istiyeceksiniz.

             Bu kadar çok insanın ziyaret ettiği bir yerin bu kadar temiz olması gerçekten hayranlık verici. Tapınaktan çıkarken ayaklarım girdiğimdekinden daha temizdi. 22-23 saatleri arası temizlik saati. Bu esnada herkez eline bir bez alıp tapınağın merdivelerini, trabzanlarını, yerlerini siliyor. Herkes işini isteyerek ve ciddiyetle yapıyor. Sikhler için bu temizlik ibadet niteliğinde, resmen biribirleriyle yarışıyorlar tapınağı temizlemek için.



             Tapınağın birçok yerinde camın ardındaki küçük odalarda Sikh dininin kutsal kitabı Guru Granth Sahib, önemli Sikh dini kişileri tarafından 7-24 okunuyor.

             Tapınağın 2 köşesinde su dağıtılıyor. Bu temiz içme suyu, metal kaplarda veriliyor. Olurda su içtiğiniz kabı temiz suların sıralandığı tezgaha koyarsanız, bütün tezgahtaki kapları toplayıp tekrar yıkamaya alıyorlar. Burası Hindistan'ın en steril yeri.

             Sikhler, birazda dini inançları gereği, misafirlere oldukça iyi ve ilgili davranıryolar. Size arkadaşça yaklaşıp konuşmak isteyeceklerdir. Genelde Hindistan'da size bu kadar iyi niyetle yaklaşıldığında arkasında bir çıkar vardır, ama Amritsar'da içiniz rahat olsun. Burada neredeyse herkese güvenebilirsiniz.



             Sikhler, Hindistan'ın bağımsılığının kazanıldığı süreçte ve Pakistan'la aralarında yıllarca süren savaşta Hinduların aksine savaşçı kimlikleriyle ortaya çıkmışlardır. Sikh olmaktan gurur duydukları yüzlerinden belli.

             Gandi'nin pasif direnişi başlattığı zamanlarda Amritsar'da yapılan sivil bir Sikh mitingi İngiliz kuvvetler tarafından basılmış. Burda sivillerin üzerine ateş açan İngiliz güçleri 1500 kadar Sikh'i katletmiş. Jallianwala bağı denilen bu bahçede ölen Sikhlerin ruhu için yanan bir ateş var. Bahçenin duvarlarında mermi izlerini görebilirsiniz.


             Amritsar, haç merkezi olmasından da ötürü oldukça kalabalık. Tabi Hindistan'ın diğer önemli şehirlerinde de bu kalabalık çok azalmıyor. Ama Pakistan'dan oldukça kalabalık olduğunu fark ediyorsunuz.

             Amritsar'da 2 gece konakladıktan sonra, bir sonraki durağımız Dharamshala'ya doğru devam ediyoruz.

                 

           

           

Türkiye - Hindistan Karayolu Ulaşımı

Bu karayolu rotasında kullandığım araçları, süreleri ve fiyatları liste halinde burada bulabilirsiniz(2012 temmuz):


Van - Tahran :           20 euro           / 26 saat      / tren
Tahran - Yazd:          12500 toman  / 8 saat        / tren
Yazd - Zahedan:        12350 toman  / 15 saat      / otobüs
Zahedan - Mirjaveh:   6000 toman   / 1saat         / dolmuş taksi
Mirjaveh - Dalbandin: 800 rupi        / 4 saat        / otobüs
Dalbandin - Quetta:    500 rupi        / 7.5 saat     / otobüs
Quetta - Lahore         1100 rupi      / 26 saat      / tren
Lahore - Wagah         300 rupi       / 1 saat        / rikşa


13 Mart 2013 Çarşamba

Türkiye'den Hindistan'a Karayolundan

         Uzun bir yolculuğa çıkmak her zaman heyecan vericidir.Yerleşik hayata geçtiğinden beri çok daha az seyahat eden insanoğlu için belkide bir köklerine dönüştür, diyebiliriz. Özellikle de bu yaptığınız yolculuk bir bilinmeyene doğruysa, çok daha heyecan verici, hatta bağımlılık yapıcı olabilir.


         19 Temmuz'da Van'dan ayrılırken ilk amacımız Hindistan'a varmaktı.Yaklaşık 5000 km yol ve 1 haftadan uzun süreceği kesin olan bir yolculuk bizi bekliyordu. Artık internet sayesinde Dünya'nın herhangi bir yeriyle ilgili bilgi toplamak ne kadar kolay olsada, içinden geçtiğimiz ülkeler için bu durum biraz daha farklıydı(İran -Pakistan). Iran yönetim şekli nedeniyle, Pakistan'da gezginlerin azlığı ve bazı bölgelerindeki karışıklar nedeniyle, hakkında gerçekçi bilgi toplanması güç bölgeler. Yine bu bölgelerdeki politik dengesizlik sebebiyle, şu an ki durumla 1 sene önceki durum çok farklılık gösteriyor.


                                    Van Tren Garı'nda

         Her yolculuktan önce belli bir miktar ön hazırlık ve araştırma yapmanın gerekliliği su götürmez bir gerçek. Artık batı ülkelerine gitmeden önce, otel rezarvasyonundan tutun da tren biletlerine kadar bir çok şeyi online halledebiliyorsunuz. Fakat doğuda durum henüz bu kadar oturmuş değil. Halen bu ülkelerle ilgili en iyi bilgi kaynakları gezginler ve gezi blogları.

        Bu yazıyı yazmamdaki asıl amaç bu tarz bir yolculuğun herkes için mümkün olduğunu kanıtlamak, benzer bir rotayı izleyecekler için bir bilgi kaynağı oluşturmak.

Vizeler:

           Yol boyunca geçeceğimiz ülkeler Iran - Pakistan ve sonrasında Hindistan. Iran an itibariyle vize uygulamamakta. Hindistan için vizeye ihtiyacınız var.

           Hindistan vizesi işlemleri için konsolosluğun web sayfasından veya telefonla arayarak bilgi alabilirsiniz. Yolculuğa başlarken uçak biletiniz olmadığı için vize alırken şüpheli bakışlarla karşılaşabilirsiniz. Benim vize başvurumda Hindistan'da geçireceğim her ay için banka hesabımda 1000 dolar görmek istediler. Aynı durumda kalırsanız ve paranız yoksa en kolay çözüm parayı birkaç saatliğine bir tanıdığınızdan borç almak. İşlemleriniz internet bankacılığıyla hallederseniz, para transfer ücretlerinden kurtarabilirsiniz.

           Vize ücreti 42 dolar, başvurduğunuz gün alabiliyorsunuz ve vize tarihiniz o gün başlıyor. Vizeyi alırken yola ertesi gün çıkacağınızı söylemekte fayda var. Yoksa yolculuğa çıkmadan önceki gün gelmenizi istiyorlar.

           Pakistan için turist vizesi almak kolay bir yoldan mümkün değil. Şu anki durumda, Pakistan'daki bir seyahat acentasının veya Pakistan'daki bir tanıdığınızın davetiyesi gerekiyor. Eğer yeşil pasaportunuz varsa vizesiz sınırı geçebilirsiniz. Nitekim biz öyle geçtik.

-------------
           Yola İstanbul'dan Van'a uçakla geçerek başladık. Van'dan Tehran'a giden trenin biletini önceden almıştık(20 euro) ama Van tren garından da almak mümkün. Gara vardığımızda aynı treni bekleyen 2 turist daha vardı. Bu tren sadece perşembe günleri çalışıyor ve gece saat 11 gibi Van tren istasyonundan hareket ediyor.


           
           Iran tomanlarını buradaki gar görevlisinden alabilirsiniz.(Tehran'da döviz büroları garın uzağında).Yine yurt dışı çıkış harç pulunu buradan satın almalısınız.

           Iran treni biraz gecikerek 00:10 gibi bir saatte hareket etti. Yaklaşık 2 saat sonra Iran-Türkiye sınırına vardık.Pasaport kontrol için bütün tren boşaltıldı ve kapılar kilitlendi.

           Gümrük ofisinde çok sıra oluyor. Bu sıradakilerin neredeyse hepsi İranlı.Gümrük memuruna gidip Türk vatandaşı olduğunuzu belli ederseniz sırada beklemek zorunda kalmazsınız

           Sınırın İran tarafında trenden inmenize gerek kalmıyor. Pasoportlar toplanıp, damgalanıp tekrar size iade ediliyor.

           Tren ne kadar dışından eski görünse de, içerisi oldukça konforlu. 4 kişilik yataklı kompartımanlarda yolculuk ediyorsunuz. İranlılar biraz soğuğu sevdiğinden klima tam güç çalışıyor, hatta çoğu zaman dondurucu oluyor. Yemekli vagonunda fiyatlar ucuz.(çay 50 kr). Yine 3 öğün yemeği yolculuk boyunca 7000 toman(7tl) gibi bir fiyata alabilirsiniz. Biz yemeği almamayı seçtik,ama bu sefer ücretsiz olarak verdiler.


                                      Tren'in yemekli vagonu

           Tren İran'a girdikten sonra sadece büyük şehirlerde durarak ilerliyor. Van'dan Tehran'a ulaşması 26 saat sürüyor. Sadece Tebriz'de uzun bir mola veriyor. Burada ilk İran izlenimlerinizi edinebilir gardan içecek,yiyecek gibi ihtiyaçlarınızı temin edebilirisiniz.

           26 saatin sonunda, gece saat 04:30 civarı Tehran'a vardık. Uluslararası tren garıyla, iç hatlar tren garı farklı yerlerde. Amacımız tren garında uyumak olduğundan iç hatlar garına geçtik. Saat 4 olmasına rağmen inanılmaz bir kalabalık ve ilgiyle karşılaştık. Bir süre dışarda oturup meraklı İranlılarla muhabbet ettik. İbrahim tatlıses, sibel can, ismail yk gibi İran da popüler "sanatçılarımız" ilk sohbetlerimizin odağı oldu. Biraz muhabbetten sonra uyumak için gara geçtik.


                                                       Tehran Tren Garı

           Gar'da uyumak yasak, ama şanslıysanız turist olduğunuzdan kimse sizi rahatsız etmiyor. Saat 8'e 9'a kadar uyuyabilirsiniz.
           
           Tren garından bir sonraki hedefimiz olan Yazd'a gitmek için 19:30 a tren biletimizi aldık. 12.5 tl gibi bir fiyatı var. Bilet işini de halletikten sonra günü kalanını Tehran'da gezerek geçirdik.
           
           Iran'da yönetim şeklinden dolayı hayat farklı akıyormuş gibi görünse de, bir çok şey mantıkta aynı işliyor. Otobus, tren, toplu ulaşım gibi sistemler ülkemizdekiyle aynı. Toplu taşıma fiyatları komik.(15 kr, 25 kr)Fakat trafik büyük bir problem. Belediye otobüsleri için metrobüs hatlarına benzer ayrı şeritler var. Yinede bir yerden bir yere gitmek 1.5 saati bulabiliyor.

                                                    Tehran'da bir meydan, trafik giderek çılgınlaşıyor

           Biz Tehran'daki sayılı saatimizi eskiden Şah'ın yaşadığı Niavaran Sarayı'na giderek değerlendirdik. Şu an müze olarak ziyarete açık bu yerde, Şah'ın ve dönemin yaşam tarzına ilişkin bir genel görüş elde edebilirsiniz. Özellikle Şah'ın kütüphanesi ve Şah'ın eşinin sanat koleksiyonu görülmeye değer. Van Gogh, Picasso, Andy Warhol gibi isimler var. Andy Warhol'un Mike Jagger portresi var mesela.
                                                  Sarayın arkasında gezici bir heykel

           Iran'da geçirdiğimiz bu kısa zaman zarfında tanıştığımız, yol tarifi sorduğumuz herkes bize çok yardımcı oldu. Hatta Yaser adında bir arkadaş, kendi işini gücünü bırakıp bize Niavaran'a kadar eşlik etti. Bindiğimiz her otobüsün ücretini tüm ısrarlarımıza rağmen o ödedi. Biraz toy olduğumuzu düşünmüş olsa gerek, tren garına giden otobüse bindiğimizden emin olana kadar yanımızdan ayrılmadı.

           Iran'da bulunduğumuz dönem Ramazan ayına denk geldiğinden, şehirdeki tüm restorantlar kapalıydı. Önce etrafı gözlemleyip, insanların oruç tutup tutmadıklarını anlamaya çalıştık. Bir genci sokağın ortasında suyu kafaya dikerken görünce rahatladık. Yine de temkinli olup marketten aldığımız abur cuburu sakin bir parkta yedik.

                                                 Yaser, Şah'ın yemek salonunda

           Yazd'a giden trenimize binmeden önce şehirdeki birkaç açık restorantan biri olan tren garının restorantında yemek yedik. Yemek fiyatları gayet ucuz. Fast-food tarzında bir öğün 5.5 lira civarında. Eğer olurda İran'da ramazan tarihlerinde bulunursanız, tren ve otobüs garlarındaki restorantların açık olduğunu aklınızda bulundurun.

          Garın emanetine bıraktığımız çantalarımızı alıp(günlük 3.5 tl), trenimize geçiyoruz. Yataklı vagon kalmadığı için koltuk bileti almıştık. Eski ve konforsuz bir tren beklerken,aksine yepyeni, iki katlı, müthiş konforlu bir trenle karşılaştık. Böylece Yazd'a olan 8 saatlik yolculuğumuz dert olmaktan çıktı.

          Yolculuğun ilerleyen saatlerinde vagon görevlisi diğer vagonun boş olduğunu istersek 2li koltuklara yatabileceğimizi söyledi. Zaten önceki geceden uykusuz kaldığımızdan bu teklife atladık. 

          Saat 04.00 sularında Yazd'a vardık. Garın önünde bekleyen taksilerden biriyle 3 tl ye anlaşarak, kalacağımız yer Silk Road Hotel'e doğru yola çıktık. 10-15 dk sonra Eski Yazd'ın merkezine vardık. Buradaki ara sokaklardan birindeki otelimizi bulup, hemen yattık.Silk Road Hotel, buradaki en ucuz seçenek. Dorm tarzı odalarda konaklama gecelik 10000 toman, ana öğün yemekler de yaklaşık 7000 toman. 

         Yolun verdiği yorgunlukla Yazd'daki ilk günümüzde öğlen 1'e kadar uyuduk. Kısa bir kahvaltıdan sonra, kendimizi Yazd sokaklarına attık. Neredeyse tüm iş yerlerinin kapalı olduğunu fark edince, bunun kötü bir fikir olduğunu anladık. Çok kuru bir sıcak. Ama ön görülü Pers mimarları sokakları ve binaları göre dizayn etmişler.

                                                    
          Yazd'da dolaşırken gözünüze ilk çarpan rüzgar bacaları olucak. Çöl sıcaklarında, evlerin içinde hava sirkulasyonunu sağlamak için yapılmış bu sistemlerin bir çoğu iyi korunmuş durumda. Şehre yukarıdan baktığınızda neredeyse tüm eski binalarda rüzgar bacalarının olduğunu görüceksiniz.

       
           Yazd görülmeye değer mimari dokusunun dışında seyahitimizin İran'daki son noktası sayılmasından bizim için ayrı bir önemi vardı. Burdan sonraki ilk durağımız Pakistan'ın Quetta şehri olucak ve bu süre boyunca sürekli yolda olacağız. Yine Pakistan'a girmek bizim için bir bilinmeyene doğru adım atmak olduğundan biraz endişeliydik. 

           Yazd'daki ikinci günümüzde, kahvaltı ederken başka bir sohbete kulak kabartıyorum. Kelimeler arasında Quetta, Taftan gibi tanıdık şehir isimlerini seçiyorum. Pardon Quetta mı dediniz? Ordan mı geliyorsunuz diye dalıyorum muhabbete. Muhabbet ilerledikçe Çinli arkadaşın, Çin'den Avrupa'ya karayoluyla seyahat ettiğini öğrendik. Yine Tomek adında bir Polonyalı arkadaşın, bizimle aynı rotayı izliyerek Pakistan'ın Lahore'una kadar gideceğini öğrendik. O da ertesi gün yola çıkmayı düşündüğü için beraber gitmeye karar verdik. Bölge hakkında Çin'li gezginden biraz daha bilgi aldık.

          Bir önceki günkü hataya düşmeyerek bu sefer öğleden sonra şehrin sokaklarına daldık. Tabi bu sefer birçok dükkan açıktı. Old City Yazd'ın merekezindeki Tourist Information'dan bisiklet kiralamanız mümkün(3000 toman). Bizde bisiklet kiralayıp dar Yazd sokaklarında turluyoruz. 

                                         
                                                Dar Yazd sokakları

           Yazd'da yapılacak daha çok şey var aslında. Fakat bizim zamanımız sınırlı. İran'daki son durağımızdan ayrılacağımız için hüzünlüyüz. Tabi daha çileli bir yolculuğa başlıyacağımızı bilmenin de ayrı bir stresi var.
        
            İran'da bulunduğumuz süre boyunca karşılaştığımız herkesten inanılmaz bir yakınlık ve ilgi gördük. Sürekli kapalı bir toplum içinde yaşamak zorunda kalmış İranlılar özellikle yabancılara çok ilgililer. Şah döneminde eğitim almış yaşlı İranlılar'ın büyük bir kısmı ingilizce biliyor. Kültürel anlamda aramızda uçurumlar yok, ne olsa komşuyuz.

            Halkın 50%'si(İranlı bir gencin yorumuna göre) şu anki yönetimi istemiyor. Zaten İranlılar kafalarında şeriat yaşamıyorlar. Giyim de kuşam da aşırıya kaçmadan bir batılılaşma hakim. Tehran kadınları, kara çarşaf, türban yerine şalları tercih ediyorlar.Kaşlarını alıyorlar, makyaj yapıyorlar, "namus polislerinin" kendilerine laf söylemelerine izin vermiyorlar. İnsanlar evlerde toplanıyor, gizli partiler devam ediyor. Yine de şu anki yönetimin değişeceğinden umutlu değiller.

                                       Hoşçakal Yazd

            23 Temmuz günü saat öğlen 1 gibi Silk Road Hotel'den Tomek'le birlikte ayrıldık. Yazd otogarına gitmek için birkaç belediye otobusu, ve bir otostop kullandık. Yazd otogar'ı şehrin biraz dışında, ama Yazd çok buyuk bir şehir değil. Taksi tutmakta kötü bir fikir değil.

            Bir sonraki durağımız Zahedan için saat 16:00 otobusune biletlerimizi alıyoruz. Klimalı otobüse 14 saat yolculuk için 13000 toman ödüyoruz. Nerden geldiğini anlayamadığımız ağır bir benzin kokusuyla, yarı boş otobüsümüzle yola çıkıyoruz. Otobus yol boyunca 1 kez namaz ve 2 kez mola için duruyor. Mola yerlerinde yemekler biraz fiyatlı ama büfelerden atıştırmalık cips, gofret yada İranlılar gibi yer fıstığı tarzı kuruyemişlerle 2000-3000 tomana karnınızı doyurabilirsiniz.

            Zahedan'a saat 06:00'a yaklaşırken vardık. Zahedan otogarından kalkan Mirjaveh sınırına giden taksi dolmuşlarla biraz pazarlık edip, 6000 toman'dan daha az bir fiyatta anlaşamayacağımıza kanaat ettik. Otogar'ın restorantında kısa bir kahvaltı edip, gideceğimiz yol için büfelerden alışveriş yaptık.

           Mirjaveh - Quetta arası otobüs yolculuğu için okuduğum seyahat bloglarında, yanınıza yeterli miktarda(2 gün) yiyecek ve içecek almanız öneriliyor. Bu öneriyi dikkate alarak Zahedan otogarda çantalarımızı abur-cubur ve meyve sularıyla dolduruyoruz. Gerçektende Zahedan'daki kahvaltımız, Quetta'ya kadar yediğimiz son sıcak yemek oluyor.

          Alışverişimizi yaptıktan sonra, taksi-dolmuşa atlayıp(6000) toman Mirjaveh sınırına doğru yola çıkıyoruz. 90km yolculuk 1 saat kadar sürüyor.

          Iran gümrük binasına vardığınızda, passaport kontrollerinin yapıldığı yerde 2 sıra görüceksiniz. Bu sıralardan biri Pakistan diğeri İran vatandaşları için. Dolayısıyla gümrük memuruna başka bir ülkeden olduğunuzu söylemek size zaman kazandıracaktır. 

           Iran'dan çıkış mühürümüzü aldıktan sonra, yürüyerek Pakistan tarafına geçiyoruz. Tek katlı,biraz yıkık dökük gümrük binasıyla Pakistan bizleri karşılıyor. Artık daha fazla insan bize merakla dik dik bakıyor. İnsanların, ülkenin ne kadar fakir olduğunu, içeri attığınız ilk adımda anlıyorsunuz.

          Sorunsuz bir şekilde Pakistan'a girişimizi yaptıktan sonra, gümrük memurunun odasına yönlendirildik. Burada çantalarımız üstünkörü arandıktan sonra, yabancıların kayıt yaptırdığı deftere passaport bilgilerimizi kaydettik. Yakın zaman önce giriş-çıkış yapan turistlerin kayıtlarını görmek bir nevi içimizi rahatlattı. 

                                     Taftan
         Gümrük memuru, baştan biraz aksi bir tip gibi görünsede, tehlikesiz olduğumuzu anladığındandır heralde, sonrasında yumuşadı. Pakistan Rupeelerini buradan aldık, herhangi bir komisyon da ödemedik.

        Sınır geçiş işlemlerinden sonra bir polis eskortu eşliğinde, Taftan polis istasyonuna götürüldük. Duvarlarında mermi delikleri, etrafına ve çatısına hurda arabalardan siper yapılmış polis istasyonunun bir aksiyon filmi dekoru görüntüsü vardı.

                                       Taftan merkezine yürüyoruz

        Polis istasyonundaki görevli, burdan Quetta'ya giden direkt otobüse, daha önceden yaşanan kaçırılma olaylarından dolayı yabancıların binmesinin, daha doğrusu gece seyahat etmesinin yasak olduğunu söyledi. Uzun süren tartışma ve karşılıklı ikna mücadelesinden sonra pes ettik. Taftan'dan ayrılan otobüsle, Baloşistan çölünün ortasındaki Dalbandi'ye sonrasında ordan kalkacak sabah otobusuyle Quetta'ya gitmeyi kabul ettik. Ne kadar istemesekte yanımıza silahlı bir polis memuru verildi. Dalbandi'ye kadar bizimle seyahat etti.

                                     Renkli Pakistan tırları
   
        Saat 13.00 gibi Taftan polis karakolundan, korumamızla birlikte ayrıldık. Taftan merkezinden, Dalbandi'ye giden 16.00 otobüsü için biletlerimizi aldık. Silahlı korumamızın bileti de dahil olmak üzere kişi başı 800 rupi ödedik. 



        Otobüsün saatini beklemek için, sözde bir bekleme salonuna alındık. Etraftaki tek tük market benzeri yerlerde herhangi bir şekilde soğuk su veya meşrubat bulamadık. Elektrik kesintileri ve fakirlikten dolayı, içecekleri soğutmak insanların önceliği olmaktan çıkmış.

        Taftan, yada genel olarak Baloşistan çölü, etrafı dağlarla çevrili bir taş çölü. Sürekli esen sıcak ve tozlu çöl ruzgarı gerçekten rahatsız edici. Havada asılı kalan toz mavi gökyüzünü görmenizi imkansızlaştırıyor. Taftan - Quetta arasında bir kaç köy ve kasaba var. Bu insanların, çölün ortasında neden ve nasıl yaşadığını anlamakta güçlük çektim. Çölün ortasındaki bir kaç 100 metrekare tarlalarını işleyerek, 3-5 parça yeşil otla beslenen keçilerini güderek yaşam mücadelesi veren bu insanlar takdiri hakediyor.

                                      Otobüsten Baloşistan çölü
      
        Taftan-Dalbandi arası yolculuk 4 saatte yakın sürüyor. Yol boyunca birkaç küçük kasaba ve bir vahanın yanından geçiyorsunuz. Yollarının bozukluğıyla ün salmış rotamızı Dalbandiye kadar fazla sarsılmadan, hatta uyuyarak geçiyoruz.

                                     Yol kenarında bir vaha

         Dalbandi'de indikten sonra, silahlı eskortumuzla, bu sefer Dalbandi polis istasyonuna geçtik. Burada bir otel olduğunu, istersek orada kalabileceğimizi söylediler. Çölün ortasındaki bu kasabada neyle karşılaşacağımızı bilmediğimizden polis istasyonunda çadır kurmaya karar veriyoruz. Meraklı polisle biraz sohbet ettikten sonra hava kararıyor, yatın diyorlar, biz çadırlarmızı kuruyoruz, onlar devriyeye.

         Çok sıcak ve uykusuz geçen bir gecenin ardından 5'te kalkıp hazırlanıyoruz. Yine silahlı eskortumuzun eşliğine Quetta otobüsüne binmek için Dalbandi merkezine gidiyoruz. Klimasız otobüsün fiyatı 500 rupi.

                                        Bir Pakistan otobüsü

         Quetta'ya olan yolculuğumuz 7 buçuk saat sürdü. Yol boyunca birçok kontrol noktasında otobüs durduruldu ve passaport bilgilerimiz, buralarda bulunan defterlere kaydedildi. Yaklaşık 10 kez tekrarlanan bu durumdan Pakistanlı yolcuların biraz rahatsız oldular.

                                         Kontrol noktaları

         Yolculuğun bu 2. kısmı birinciye nazaran daha sallantılı ve rahatsızdı. Yine de katlanılmayacak bir yolculuk değil, hatta yol yorgunluğuyla uyumak bile mümkün.

          7 saat sallantıdan sonra yol bitiyor ve Quetta'ya varıyoruz. Otobüs şehrin ana caddelerinden birinde duruyor. Neredeyse 3 gün süren otobüs yolculuğumuz bitiyor, artık amacımıza bir tren yolculuğu kadar yakınız.

                                          Quetta girişindeki kasaplar

           Quetta'ya vardığımızda ilk iş bir rikşa'ya(3 tekerlekli taksi benzeri motorlu ulaşım aracı) atlayıp,önce bir ATM'ye sonra da tren garına gidiyoruz(150 rupi). Pakistan'da her ATM'de kartlarımız kabul görmedi ama doğru ATM'yi deneyerek bulmak mümkün. 

           Tren istasyonundaki görevliden ertesi gün Lahore yönüne giden trenin saat 09.00'da olduğunu öğreniyoruz. Yalnızca iki ekonomi bileti olduğundan, iki ekonomi bir AC(klimalı) sınıf bilet alıyoruz.(ekonomi 1100 rupi, AC 3000 rupi - Quetta-Lahore). Bilet işlerinide hallaetikten sonra, Quetta'da yabancıların kalabildiği tek otel olan Hotel Bloomstar'a gidiyoruz. 

          Hotel Bloomstar tren garına 5-10dk yürüme mesafesinde, ortasında küçük bir bahçesi olan bir otel. Uzun yıllardır, bu rotayı kullanan gezginlerin uğrağı olmuş. Bahçesine kamp atmanızda mümkün. Nitekim bizde 1000 rupilik oda fiyatlarını duyunca öyle yaptık. Kamp için adam başı 500 rupi ödedik.

                                   Bloomstar Hotel kamp alanı


          Bloomstar'da restorant fiyatları fena değil.Yemek porsiyonları büyük. Siparişi verirken porsiyonların 2 kişilik olduğunu dikkata alın :) Özellikle sebze yemekleri gayet güzel, aynı zamanda hijyen bakımından içiniz rahat eder.

           Quetta'da bulunduğumuz tarihlerde, önceden yaşanan kaçırılma olayları nedeniyle yabancıların saat 18.00'den sonra sokaa çıkması yasaktı. Bu yüzden otele girmeden önce gerekli alışverişinizi yapmanızı öneririm.

            Geceyi aynı yolu izleyerek Quetta'ya varan bir Alman çift ve 3 Avustrayalı motorcuyla sohbet ederek geçirdik. Otelin ortasındaki çimlerde oturup yemeklerimizi yedik. Pakistan'da bira almanız mümkün. Otel görevlisi sizin için gidip alıyor. Fiyatı 600 rupi. Kısıtlı bütçede olduğumuz için çöl de geçsek birayı es geçiyoruz.

                                    Quetta'da sabah

             Ertesi sabah trene yetişmek için saat 7'de kalkıp çadırlarımızı topladık. Otel görevlisi haber vermiş olsa gerek, Quetta polisinin eşliğinde tren garına eskort edildik. Biz trene binene kadar kalaşnikoflu eskortlarımızı garın giriş ve çıkışlarını gözetlediler. Quetta tren garında küçük bir restorant var. Hijyen koşulları tartışılır ama keki ve krepleri gayet başarılı. Burda artık seyahatimizin geri kalanında hep içeceğimiz sütlü ve baharatlı çayla ve çapati denilen tava ekmeğiyle tanışıyoruz.

                                         Polis eskortlarımızla tren garına giderken

             Elimizde 1 AC ve 2 ekonomi sınıfı bilet olduğundan AC kompartman için aramızda kura çektik. İlk turu bana çıkıyor ve ilk 8 saati AC kompartmanda geçiriyorum. Tren tam saatinde hareket ediyor. AC kompartman neredeyse bomboş. Maalesef aynı durum ekonomi için geçerli değil. Saat 1 gibi Ahmet gelip artık dayanamıycam diyor. Hava gerçekten çok sıcak ve ekonomi sınıfı biletsiz binen yolcular ve onların devasa bagajlarıyla dolu.

            Saat 3'te Ahmetle yer değiştiriyoruz. Ekonomi vagonuna ben geçiyorum. Trenin bütün camları ve kapıları açık. İçerde rüzgar esiyor ama hava hala çok sıcak, o kadar sıcak ki sürekli olarak terleyip su içiyorsunuz. 1 litre suyu 10 dkkada bitirmek çok mümkün.
        
            Ekonomi kompartımanındaki yerime geçiyorum. 6 kişilik kompartmanda 8 kişi var. Ahmet biraz sert davranmış heralde beni görünce "Ooo welcome my friend come come" diye sıcak bir karşılama yapıyolar. Cam kenarına geçiyorum. Hava inanılmaz sıcak. AC vagondan çıkmanın verdiği sersemlikle neye uğradığımı anlıyamıyorum. Etrafta kafesler içinde tavuklar, civcivler, hindiler...

                                           Tavuklu hindili Pakistan treni

            Trenin tek iyi yanı içerde sigara içmek serbest. En azından o sıcakta bir de kalkıp kapı kenarında durmaya çalışmıyorsunuz. Gerçi bi süre sonra dayanamayarak kalkıyorum, tren içinde gezinmeye başlıyorum.

             Vagon koridorları eşyalar, oturan insanlar, yerde uyuyan çocuklarla dolu. İngilizce bilen bir kaç Pakistanlı genç muhabbet için yanıma geliyor. Trendeki insanlar Quetta halkına göre güleryüzlü. Pozitif bir enerji var. Rahatımız yerinde olmasada psikolojik olarak iyi hissediyorum. Bi süre sonra bende ortama ayak uydurup boş bulduğum yerlere oturur, çay içip sigara içip her istasyonda inip etrafa bakar oldum.



              Pakistan treninde ilk olarak fark ettiğim insanların fiziksel temastan çekinmemesi. Muhtemelen ulaşım araçların sürekli olarak kalabalık olması, insanların bu çekincelerini ortadan kaldırmış, aynı durumu sonrasında hindistan da gözledim. Mesela kompartımanda otururken yanınızdaki adam bütün ağırlığını vererek size yaslanabiliyor. Omzunuza kolunu koyabiliyor. Baştan yadırgasamda, ikinci bir kez düşündüğümde bunun aslında ne kadar doğal bir hareket olduğunu fark ediyorum.

               Tren ana tren istasyonlarında (Sukkur, Multan) diğer istasyonlara göre daha uzun süreli duruyor. Buralarda birçok yemek seçeneğiniz var. Biz daha hisyenik olacağını düşünerek kızartılmış yiyecekleri tercih ediyoruz. Bizim çiğ börek tarzı kızarmış börekler ve kızartılmış sebzeler var. Yemekler gayet lezzetli ve ucuz bir öğün yemeğin maaliyeti 1 liraya geliyor.

                Lahore'a kadar olan yolculuğumuz 26 saat sürdü. Lahore'da son 4 gündür yol arkadaşımız olan Tomek'le ayrılıyoruz. O başkent Islamabad'a devam ediyor. Lahore Hindistan sınırına sadece 30km uzaklıkta. Artık vardık diyoruz.

26 saat tren yolculuğundan sonra

                  Lahore büyük bir şehir. Yolları ne kadar geniş olsada yine bir karmaşa ve çılgın trafik hakim. Pakistan'da arabadan daha fazla sayıda rikşa ve motorbisiklet var. Hatta o kadar fazla ki yolda araba gördüğünüzde yadırgıyorsunuz.

                  Tren garından kalıcağımız otel olan Regale Internet Inn 'e rikşayla gidiyoruz. Ufak bir pazarlıktan sonra 150 rupiye anlaştık. Regale Internet Inn'de Pakistan'da seyahat eden sırt çantalı turistler tarafından iyi bilinen küçük bir otel. Mutfağını kullanmanız mümkün. Arıtılmış suyu ücretsiz olarak temin edebilirisiniz. Klimasız odaların fiyatı adam başı 200 rupi. İsminden de anlaşılabileceği gibi internet mevcut. Fakat jenaratörü olmadığından elektrik 1 saat var 1 saat yok.

Badashi Camii(Dışarıdan ve içeriden)
                  
                  Lahore'da otelimize yerleştikten sonra, şehri turlamak ve bişeyler yemek için çıkıyoruz. Ramazan olduğundan yemek işi iftardan sonraya sarkıyor. Lahore'da güvenilir yemek yiyebileceğiniz et restorantları bulunuyor. Burdaki kebapları denemenizi öneririz. Fiyatları sokak yemeklerine göre oldukça yüksek (200-300 rupi bir porsiyon). İki kişi doyurucu bir öğün 1000 rupiye geliyor. Kısa süre kalıcağımız Pakistan'ın mutfağını tanımak için yememizden kısmıyoruz.

                  Lahore, Moğol yönetimi dönemindeki Hindistan kalma önemli eserlerle süslü. Dünya'nın en büyük camilerinden biri olan Badashi Camii burda bulunuyor. Yine Lahore kaleside görülmeye değer.


Lahore Kalesi(Lahore Fort) 

                  Lahore'da bir gece kalıp ertesi gün Hindistan sınırına doğru yola çıkıyoruz. Pakistan ve Hindistan arasındaki bu sınır kapısının adı Wagah. Aralarında yıllardır sürtüşme olan bu iki devlet arasında, sınır kapısında başka bir eşi olmayan bir askeri tören yapılıyor. Sınır kapatma töreni diye geçen törenlerde her iki taraftan halk toplanıp kendi ülkesinin askerleri için tezahürat yapıyor.
                  Lahore merkezinde Wagah sınırına rikşa yolculuğu 300 rupi kadar tuttu. Wagah'a giden yol İndus ırmağının yanından geçiyor; yol boyunca serinlemek için kendini İndüsün çamurlu sularına atan Pakistanlı aileleri izledik. Sadece insanlar değil aynı zamanda ineklerde serinlemek için kendini İndüs'e bırakıyor. Sınır kapatma törenleri nedeniyle, kapı yaya geçişlerine saat 16:00 ya kadar açık. Sınırı yürüyerek geçiyoruz. Üstümüz ve çantalarımız aranıp, gerekli pasaport kontrolleri yapıldıktan sonra Pakistan'dan çıkışımızı yapıyoruz. Saat 15:50; Pakistan gümrük memuru koşmamızı söylüyor. Koşarak Hindistan'a giriyoruz.



                  Hindistan gümrük ofisindeki işlemlerimiz biraz daha uzun sürüyor. Kalacak otel adresi sorulanlar arasında. Pakistan'dan geldiğimiz için ekstra bir aramadan geçiyoruz. Yinede sorunsuz bir şekilde girişimizi yapıyoruz.

                  Hindistan sınır kapısından çıktığımızda gördüğümüz ilk dükkan bir içki dükkanı. 9 günlük birasızlığımızı burada gideriyoruz. Üzerimizde Hindistan rupisi olmadığı için, önceden yaptırdığımız 1 dolarlarımızı kullanıyoruz. Burda birçok hintli etrafımızı sarıyor. Pakistan'dan gelmemiz onlar için ilgi çekici. İki tarafın insanlarıda birbirlerini çok merak ediyorlar. Sonuçta eskiden tek bir ülkenin insanlarıydılar.

                                                  İlk tanıştığımız Hintliler

                   Hazır sınıra gelmişken, sınır kapatma törenlerinide izliyoruz. Tam bir şenlik; Pakistan tarafı sönük kalmıştı gerçi. Ramazan olmasından dolayı sanırım. Bu ilginç törende görülmeye değer.

Pakistan tarafı biraz sönük

Hindistan tarafı

                   Törenden sonra, otostopla Hindistan'daki ilk durağımız Amritsar'a doğru yola çıkıyoruz. Yola çıkalı 9 gün oldu...